ÖZGÜRLÜK
Bir zamanlar, yeşil ormanlarla çevrili küçük bir köyde, adı Can olan bir çocuk yaşarmış. Can, köydeki en neşeli, en meraklı çocuklardan biriydi. Her gün okuldan sonra ormanda koşar, kuşları izler, ağaçlarla konuşur ve hayalindeki dünyaları keşfederdi. Ama bir gün, köydeki büyüklerden biri ona şöyle dedi:
"Can, bu ormanda çok fazla gezme, seni kaybolursun. Sınırlarını bilmelisin."
Can, bu sözleri çok ciddiye almadı ama o günden sonra ormanın derinliklerine gitmemesi gerektiğini düşündü. Günler geçtikçe, köydeki diğer çocuklar da Can’a benzer şeyler söylediler: "Sınırları aşma, dışarıda tehlikeler var!" Herkes, köylerinin dışına çıkmamaları gerektiğini anlatıyordu.
Can, özgürlüğünü kaybetmiş gibi hissetmeye başladı. Dışarıda ne olduğunu görmek, keşfetmek istiyordu ama sürekli sınırlarla çevriliydi. Bir gün, Can’ın aklına bir fikir geldi. Annesinin eski kitaplarından birini buldu. Kitap, dünyanın her yerini keşfeden cesur bir çocuğun hikayesini anlatıyordu. Çocuk, hiçbir kuralı kabul etmeden, her yere gitmiş ve çok şey öğrenmişti. Can, bu hikayeyi okurken gözleri parladı.
Ertesi gün, Can, ormanın derinliklerine gitmeye karar verdi. Ama önce, annesine ve arkadaşlarına gidip onları korkutmak istemediğini söyledi. Annesi biraz endişelendi ama Can’a güvenerek, "Eğer gerçekten gitmek istiyorsan, dikkatli ol" dedi.
Can, cesaretini topladı ve ormanın içine doğru yürümeye başladı. Bir süre sonra, Can kendisini büyük bir açıklıkta buldu. Burada, rengarenk çiçekler vardı, kuşlar cıvıldıyordu ve güneşin ışığı ormanın derinliklerine kadar vuruyordu. Can, bu harika manzara karşısında şaşkına döndü. O an, aslında sınırların olmadığı, sadece cesaretin ve keşfetmenin önemli olduğu bir dünya olduğunu fark etti.
Bir süre sonra, Can geri dönmeye karar verdi. Ama o günden sonra, Can daha özgür hissediyordu. Sınırların sadece düşüncelerinde olduğunu anladı. O günden sonra, köydeki diğer çocuklara da özgürlüğün aslında ne olduğunu anlatmaya başladı. "Özgürlük, ne yapabileceğini bilmek ama aynı zamanda güvenli ve dikkatli olmak demektir" dedi.
Köydeki diğer çocuklar, Can’ın cesaretini gördükçe, onlar da keşfetmek için korkmamaya başladılar. Can, sadece kendisi için değil, diğerleri için de özgürlüğün anlamını keşfetti.
Öğrenilen Ders: Özgürlük, sadece sınırsızca gitmek veya yapmak demek değildir. Özgürlük, cesaretle doğru kararlar alabilmeyi, güvenle hareket etmeyi ve dünyayı keşfetme isteğini içermektedir. Her şeyin bir sınırı olsa da, özgürlük, bu sınırları bilip onları aşmakta gizlidir.
VATAN SEVGİSİYLE DOLU BİR YÜREK
Bir zamanlar, Türkiye'nin güzel bir köyünde Ali adında bir çocuk yaşardı. Ali, köyünün en zeki ve en meraklı çocuklarından biriydi. Okulda derslerini çok sever, her zaman öğretmenlerinin söylediklerini dikkatle dinlerdi. Ancak en çok ilgisini çeken konu, vatan sevgisi idi.
Bir gün okulda öğretmeni, "Vatanseverlik" hakkında bir ders işledi. Öğretmeni, "Vatan, doğduğumuz topraklardır. Vatanı sevmek, onu korumak, büyütmek ve ona hizmet etmek demektir," dedi. Ali bu sözleri düşündü. Vatanı sevmek demek, sadece doğduğu köyü sevmek mi? Yoksa bütün ülkeyi, ülkenin insanlarını sevmek mi?
Ali, öğretmeninin söylediklerini tam anlamamıştı, bu yüzden evde annesine sordu:
"Anne, vatan sevmek ne demek? Vatanın bize ne faydası var?"
Annesi, Ali’nin sorusuna gülümseyerek cevap verdi:
"Vatan, bizim hayatımızı şekillendiren, bizi bir arada tutan topraklardır. Bize barış, huzur ve güven sağlar. Vatan sevgisi, senin ve benim gibi herkesin canı pahasına korumak istediği bir şeydir."
Ali, annesinin söylediklerini dinlerken biraz daha anlamaya başladı ama yine de tam olarak ne yapması gerektiğini kestiremiyordu.
Bir gün, köyde büyük bir yangın çıktı. Alevler hızla yayıldı ve köyün ormanlık alanına doğru ilerliyordu. Herkes korku içinde kaçışıyordu. Ama o sırada Ali, içindeki vatan sevgisini hissetti. “Köyümü korumak, vatanımı korumak demektir,” diye düşündü.
Ali, hemen köyün yaşlılarından birini, dedesi Hasan Amca’yı buldu. "Dede, yangını söndürmek için ne yapabilirim?" diye sordu. Hasan Amca, "Burası çok tehlikeli, sen daha küçüksün, git güvenli bir yere!" dedi. Ama Ali ısrar etti:
"Ben büyüdüm, vatanımı korumak için bir şeyler yapmalıyım."
Ali, köydeki diğer çocuklarla birlikte, ellerine su kovalarını alıp yangının ilerlediği yöne doğru koştu. Birlikte çalışarak, yangının köye yaklaşmasını engellemeye başladılar. Dede Hasan Amca ve diğer köylüler de yardım etmeye başladı. Herkes birleşmişti, çünkü vatanlarını korumak, onları sevmek demekti.
Yangın, sonunda söndürüldü. Köy büyük bir tehlikeden kurtulmuştu. Ali, yorulmuş ama mutlu bir şekilde köyün meydanına döndü. Köylüler, hep birlikte büyük bir iş başarmışlardı. Herkes birbirine teşekkür etti. Ali, o an vatan sevgisinin ne kadar derin ve güçlü olduğunu tam olarak anlamıştı. Vatanseverlik, sadece sevgiyle değil, aynı zamanda birlik ve yardımlaşmayla da vardı.
O günden sonra, Ali, her zaman vatanını korumaya, köyünü ve ülkesini daha güzel bir yer haline getirmek için çalışmaya karar verdi. Vatan sevgisi sadece bir kelime değildi, onun için bir yaşam biçimiydi.
Öğrenilen Ders: Vatanseverlik, sevgi ve bağlılıkla birlikte, bir ülkenin huzurunu ve güvenliğini sağlamak için el birliğiyle yapılan bir çabadır. Her birimiz, vatanımızı korumak için küçük ya da büyük adımlar atabiliriz. Gerçek vatanseverlik, sadece kendi hayatımızı değil, başkalarının hayatlarını da düşünerek hareket etmektir.
BİR DAMLA MERHAMET
Bir zamanlar, uzak bir köyde, Elif adında nazik ve yardımsever bir kız yaşardı. Elif, köyde herkes tarafından sevilir ve takdir edilirdi. Onun gözlerinde bir başka ışık vardı; her zaman başkalarına yardımcı olmaktan mutluluk duyardı. Köydeki yaşlılara, hastalara ve çocuklara yardım etmek, onun için büyük bir sevincin kaynağıydı.
Bir sabah, Elif okuldan dönerken köyün dışında terkedilmiş bir köpekle karşılaştı. Köpek oldukça zayıf ve tüyleri kirliydi. Elif, köpeğin durumunu görünce çok üzüldü. Hemen yanına gidip, nazikçe "Merhaba, seni bir yere götüreyim mi?" diye sordu. Köpek, başını kaldırıp ona bakarak kuytu bir köşeye doğru yürüdü. Elif, köpeğin ona güvenmeye ihtiyacı olduğunu düşündü ve onu kucaklayıp evine götürdü.
Evde, Elif köpeğe sıcak su verdi, biraz yemek hazırladı ve onu yatması için rahat bir köşe oluşturdu. O gün, köpek biraz daha iyi hissetmeye başlamıştı. Elif, ona "Adını ne koymalıyız?" diye sordu. Köpek, sadece kuyruk sallayarak cevap verdi ama Elif, ona "Merhamet" adını verdi. Çünkü köpeğin yaşadığı yalnızlık ve acı, ona merhamet duygusunu hatırlatmıştı.
Elif, Merhamet adını verdiği köpeğe çok iyi baktı. Her gün onu besledi, yıkadı ve oyunlar oynadı. Bir hafta sonra, köpek tamamen sağlığına kavuştu ve eski neşesine geri döndü. Ancak, bir gün köyde çok zor durumda olan yaşlı bir kadın Elif’in kapısını çaldı. Kadın, çok hasta olduğunu ve doktor için parası olmadığını söyledi. Elif, hemen annesine danışarak kadının yardımına koştu.
Kadına doktor randevusu ayarladılar, ilaçlarını temin ettiler ve Elif, kadına her gün yemek götürüp onu yalnız bırakmadı. Yaşlı kadın, Elif’in gösterdiği merhamet karşısında gözyaşlarını tutamadı ve ona teşekkür etti. Elif, kadının elini tutarak şöyle dedi: "Biz insanlar, başkalarına merhamet gösterdikçe dünyayı daha iyi bir yer yaparız. Yardım etmek, küçük bir şey gibi görünebilir ama büyük farklar yaratabilir."
Bir gün, Elif köydeki en iyi arkadaşı Ayşe ile oynarken, bir grup çocuk yanlarına geldi. Çocuklar, Elif’in evdeki köpeği "Merhamet"i çok seviyorlar ve onunla oynamak istiyorlardı. Elif, çocukları kırmadan, köpeğin her zaman nazik bir şekilde oynayabileceğini ama aynı zamanda ona çok zarar vermemelerini rica etti. Çocuklar, Elif’in söylediklerine dikkatle kulak verdiler ve gerçekten de çok dikkatli oldular.
Günler geçtikçe, köyde herkes Elif’in ne kadar merhametli ve yardımsever biri olduğunu konuşuyordu. Elif’in çevresindeki insanlar, ona örnek alarak daha nazik, daha anlayışlı olmaya başladılar. Herkes birbirine yardımcı olmanın ve merhamet göstermenin ne kadar önemli olduğunu fark etti.
Bir gün köyün ileri yaştaki bir büyüğü olan Hoca Dede, Elif’i yanına çağırarak şöyle dedi: "Evlat, senin kalbinde büyük bir sevgi ve merhamet var. Bu dünyada en güçlü şey, merhamettir. Bir insanın içindeki merhamet, çevresine iyilik ve huzur getirir."
Zamanla, Elif büyüdü ama merhamet duygusu her zaman kalbinde canlı kaldı. Merhamet, yalnızca bir köpeğe ya da yaşlı bir kadına değil, herkese karşı duyulması gereken bir duygu olduğunu her zaman hatırladı. Elif, bir damla merhametle başladığı yolculuğunun köydeki herkesin hayatını değiştirdiğini fark etti. Çünkü gerçek merhamet, sadece başkalarına yardım etmekle kalmaz, aynı zamanda insanların kalplerinde sevgi ve huzur bırakır.
Öğrenilen Ders: Merhamet, başkalarına yardım etmenin ve onların acılarını paylaşmanın çok ötesindedir. Merhamet, dünyayı değiştirebilecek bir güçtür. Küçük bir iyilik, çok büyük farklar yaratabilir ve insanlar arasında sevgi ve anlayış bağlarını güçlendirir.
Adres:
Arslanlı Mahallesi Akkuyu Sokak No195/1 Erdemli / MERSİN
Telefon
324 533 4146