ZEYNEP’İN YARDIMSEVERLİĞİ
Bir zamanlar, yeşillikler içinde küçük bir köy vardı. Bu köyde, herkes birbirine yakın, dostça yaşamını sürdürüyordu. Köyün en sevilen çocuklarından biri, 10 yaşındaki Zeynep’ti. Zeynep, her zaman başkalarına yardımcı olmayı çok severdi. Bütün köy halkı, Zeynep’in ne kadar nazik, yardımsever ve sevecen olduğunu konuşur, onun küçük ama anlamlı yardımları için teşekkür ederdi.
Bir sabah, köyde büyük bir fırtına çıktı. Rüzgar o kadar güçlüydü ki, birkaç ağacın dalları kırıldı ve bazı evlerin çatıları zarar gördü. Zeynep, bu durumu üzülerek izledi ve hemen dışarı çıkıp yardım etmeye karar verdi. İlk olarak, yaşlı komşusu Hala Fatma’nın evine gitti. Hala Fatma, çok yaşlı olduğu için dışarıda tek başına çalışmakta zorlanıyordu. Zeynep, hemen onun çatısını onarması için yardım etti. Hala Fatma, Zeynep’in bu kadar yardımsever olmasına çok şaşırmıştı.
"Zeynep, sen ne kadar iyi bir çocuksun, hep böyle kal," dedi Hala Fatma, gözleri dolarak. Zeynep gülümsedi ve "Hepimize yardımcı olmalıyız, Hala Fatma. Birlikte daha güçlüyüz!" dedi.
Zeynep, Hala Fatma’nın evini onardıktan sonra, köydeki diğer evleri de dolaşmaya başladı. O gün boyunca birçok insanın evinin çatısını tamir etti, sokakta düşen ağaçları temizledi ve her ihtiyacı olanı yalnız bırakmadı. Zeynep, bir çocuğun bu kadar işin altından kalkabileceğini kimse düşünmemişti, ama o, yardımseverliği ve iyi niyetiyle herkese örnek oluyordu.
Ertesi gün, köyün ileri yaşlardaki lideri olan İbrahim Dede, Zeynep’i evine davet etti. Zeynep, merak içinde İbrahim Dede’nin evine gitti. İbrahim Dede, Zeynep’e teşekkür etmek istiyordu. “Zeynep, senin yaptığın işler sadece bu köy için değil, tüm insanlık için büyük bir örnek. Yardımseverlik, insanları birbirine yaklaştırır, güçlendirir ve dünyayı daha güzel hale getirir.”
Zeynep, İbrahim Dede’nin söylediklerini düşündü ve cevap verdi: “Yardım etmek, sadece büyük işler yapmakla değil, küçük ama kalpten yapılan işlerledir. Birine el uzatmak, ona destek olmak, zaten bir sevgi ve yardım göstermektir.”
İbrahim Dede, Zeynep’in sözlerine gülümsedi. “Evet, çok doğru söylüyorsun. Bazen bir gülümseme, bir el uzatma bile, dünyayı değiştirebilir. Yardımseverlik, ne kadar basit olursa olsun, çok kıymetlidir.”
Zeynep, ertesi gün okulda da yardımseverlik hakkında bir konuşma yapmaya karar verdi. Okulda öğretmeni ve arkadaşları, Zeynep’in gösterdiği bu büyük yardımları çok takdir etti. Zeynep, onlara yardımseverliğin ne kadar önemli olduğunu anlattı ve şöyle dedi:
“Yardım etmek, bazen sadece birine gülümsemek, bazen de birlikte çalışmak demektir. Her birimizin küçük yardımları, büyük farklar yaratabilir. Bu köyde, yardımlaşarak çok güçlüyüz. Hep birlikte, birbirimize el uzatarak daha güzel bir yer haline getirebiliriz.”
Zeynep’in bu sözleri, sınıfındaki diğer çocuklar üzerinde büyük bir etki yaptı. Birbirlerine yardım etmeye başladılar. Sınıf arkadaşları, Zeynep’in liderliğinde, okul bahçesini temizledi, yaşlı komşularına yardım etti ve köydeki yardımlaşma işlerini hızlandırdı. Zeynep, yardımseverliğin bir kıvılcım gibi başlayıp, tüm köyü sarabileceğini fark etti.
Günler geçtikçe, köydeki herkes birbirine daha çok yardımcı olmaya başladı. Zeynep’in başlattığı bu yardımseverlik hareketi, tüm köyü birleştirdi. Yaşlılar, çocuklar, gençler, herkes küçük ya da büyük fark etmeksizin birbirine destek oldu. Köy, sadece temiz ve düzenli değil, aynı zamanda sevgi ve yardımlaşmanın egemen olduğu bir yer haline geldi.
Zeynep’in küçük yardımseverlik adımları, köyde büyük bir değişim yarattı. Yardım etmek, bir kişinin hayatını değiştirebilecek kadar güçlüydü. Zeynep, hiçbir zaman yardım etmekten yorulmadı çünkü yardımseverlik, onun kalbinde en değerli hislerden biriydi.
Öğrenilen Ders: Yardımseverlik, başkalarına el uzatmak, onların yaşamlarını kolaylaştırmak ve birlikte güçlü olmak demektir. Her birey, küçük ama anlamlı yardımlarla dünyayı daha güzel bir yer haline getirebilir. Yardım etmek, sadece büyük işler yaparak değil, günlük hayatın her anında gösterilen nazik davranışlarla mümkündür.
KÜÇÜK ASYA’NIN BÜYÜK DUYARLILIĞI
Bir zamanlar Küçük Orman Köyü'nde Asya adında bir kız yaşardı. Asya, hep çevresine dikkat eden, hayvanları ve insanları seven biriydi. Bir gün, köydeki dere kenarına piknik yapmak için ailesiyle gitti. Ancak Asya dereye yaklaşınca orada bir kaplumbağanın sıkışmış olduğunu fark etti.
Kaplumbağa, dereye atılan bir plastik poşete dolanmış ve hareket edemez hale gelmişti. Asya hemen babasına haber verdi. Babası ile birlikte dikkatlice kaplumbağayı poşetten kurtardılar. Kaplumbağa özgürlüğüne kavuştuğunda Asya'ya minnettarmış gibi baktı ve yavaşça suya doğru yürüdü.
Asya o gün eve dönerken çok mutluydu ama bir karar aldı: “Köyümüzde çevreyi temiz tutmak için herkesle konuşacağım.”
Ertesi gün, okula gider gitmez arkadaşlarını topladı ve onlara dere kenarındaki kaplumbağayı anlattı. Hep birlikte köyde bir temizlik kampanyası başlattılar. Çocuklar, dere kenarını temizlediler ve köy meydanına büyük bir tabela astılar: "Doğayı Koruyalım, Hayvanları Sevindirelim!"
Asya'nın duyarlılığı, sadece bir kaplumbağanın değil, tüm köyün yaşamını değiştirdi. Herkes, Asya gibi doğaya ve birbirine karşı daha duyarlı olmaya başladı.
Bu hikaye bize ne öğretti?
Duyarlı olmak sadece bir şeyi fark etmekle kalmaz, harekete geçmeyi de gerektirir. Tıpkı Asya’nın yaptığı gibi.
ADİL KRALIN KARARI
Bir zamanlar bir ormanda yaşayan hayvanlar arasında büyük bir tartışma çıkmıştı. Ormanın tam ortasında, bir ağacın dallarına en tatlı meyveler büyürdü. Ancak kimin o meyveleri toplayacağı konusunda hayvanlar bir türlü anlaşamıyordu.
Maymun, "Ben en hızlı tırmanırım, bu yüzden meyveler benim olmalı!" dedi.
Tavşan, "Ama ben en çalışkan olanım, o yüzden meyveleri hak eden benim!" diye itiraz etti.
Kaplumbağa ise yavaşça, "Her gün ağaç köklerini sulayan benim, bu yüzden meyveler bana ait olmalı," dedi.
Tartışma büyüdükçe hayvanlar, ormanda çok sevilen ve adil kararlarıyla bilinen Kral Aslan’a gitmeye karar verdiler. Kral Aslan, her bir hayvanı dikkatlice dinledi.
Sonra düşündü ve dedi ki:
"Bu meyve ağacı, ormanda hepimizin. Hepinizin bu ağaca emeği geçmiş. Bu yüzden meyveler sadece birine ait olamaz. Herkes kendi katkısına göre pay almalı. Maymun, ağaca tırmanarak meyveleri toplar. Tavşan, topladığımız meyveleri paylaştırır. Kaplumbağa ise suladığı için birkaç meyve fazladan alır. Böylece herkes hem emeğinin karşılığını alır hem de birlik içinde çalışmış oluruz."
Hayvanlar, Aslan’ın bu adil kararını beğenip onayladılar. O günden sonra, ormandaki hayvanlar iş birliği yaparak hem çalışmanın hem de adil paylaşmanın önemini anladılar.
Bu hikâye bize ne öğretti?
Adalet, herkesin hakkını gözetmek ve birlikte huzurlu bir yaşam sürdürmek için gereklidir. Tıpkı Kral Aslan’ın yaptığı gibi!
Adres:
Arslanlı Mahallesi Akkuyu Sokak No195/1 Erdemli / MERSİN
Telefon
324 533 4146